yaz gelmeden içi geçmiş bir kavuna çatal batırmak #33
Saatini takip etmemiş Nisan yağmurlarının Mayıs’ın sonunda vardığını görüyorum.
Işık değişiyor, atmosferi ve etrafımdaki şeylerin güzelliğini de değiştiriyor. Gözlüklerimi çıkarıyorum, alnımda biriken teri siliyorum ve metrobüs ilerlemeye devam ediyor. Karşımda durmuş sohbet eden iki kadını dinlerken cama vuran güneşi ve binaların ardında onunla birlikte batan renkleri izliyorum.
Aslında birbirimizle - senle benim, onunla yanındakinin paylaştığı - aynı olan ne çok şey var. Hepimiz insan içinde saçını severse ayıp olur diye öğretilen insanların perdeleri ütü tutmaz çocuklarıyız. Doğdukları yerlerin dışındaki toprağa ayak basmadan ölen, dünyadan bir avuç yanında götüremeden giden insanların gömlek iliklerine düğme girmeyen torunlarıyız. Kendimi bastırmam gerekiyor, böyle yaşanmaz, insanların yaşayamadıklarını dert edinerek hem de.
Şimdi onları dinlerken de anlattıkları şeyler ne kadar ben diyorum. Biri diğerine “Öyle hiçbir şeye halim yok ki sadece evde kalmak istiyorum,” diyor.
Diğeri kafa sallayıp “Hiçbir yere gidesim yok çoğu zaman. Çağırıyor arkadaşlarım ama erteliyorum sürekli. Evde ayaklarımı dikip tavanı izliyorum,” diye cevap veriyor.
Bu dünyanın ne hakkında olduğunu bilmenin getirdiği bir halsizlik hepimizin üzerine varmış. Ne kadar çok büyümüşüz, baskı üzerimize oturmuş, bizi sokaklara çıkamayacak kadar yorgun düşürmüş.
“Keşke başka bir yolu olsa,” diyorum ben de ağaç altında otururken bir dostuma. “Kaybolduğum yerden çıkmanın, evden çıkınca ağırlaşmadan dönmenin bir yolu olsa.”
Hava almaya çıkınca ayaküstü uğradığım ve genellikle evimin alışverişini yaptığım markete giriyorum. Kasiyer çok uzanacak diye yanılgıya her seferinde kapıldığım ve aldıklarımı bant dönmeden ileriye taşıdığım kasaların yerini elektronik olanlar almış. Bir anlığına üzülüyorum, alıştığım yerlerin benden habersiz değiştirilmesine kızıyorum. Bu aralar üzülmek yanında öfkeyi de getiriyor. Bilmediğim bir şey bu. Üstelik yine kuyruk bitmiyor, aldıklarımı elimde tutarak, kulağımda Queen’i döndürerek ve homurdananların nefesi enseme vurarak bekliyorum sırada. Öfkem dinmiyor.
But life still goes on
I can't get used to living without, living without
Living without you by my side
I don't want to live alone, hey
God knows, got to make it on my own
So, baby, can't you see I've got to break free?
Saatini takip etmemiş Nisan yağmurlarının Mayıs’ın sonunda vardığını görüyorum.
Bir yağmur damlası üzerime çarpsa, ben de onun kadar küçülebilsem... Belki tüm dertlerim de küçülür, şeffaflaşır ve yere vurup dağılınca geride geçici bir iz kalır. Güneş çıkınca uçup gider, göğe karışır, birinin nefesi olur.
Elime poşetlerimi alıp eve dönüyorum.
Yaz gelmeden içi geçmiş bir kavun gibi oturuyorum tabağımda ve çatalın yanını batırıyorum kendime. Arı bile gelmiyor, yapış yapış olmuşum, suyum akmış.
Bir nevi modern dönem Sait Faik’i, Atalaki 🙏🌿her daim şiirsel
Biraz daha umut dolu olacağı günlerin geleceğine eminim , o melankoliyi çok sevse de içten içe umutlu, çünkü dünyayı Bala ölesiye görüyor